Organik Tarım

Çevreye ve insan sağlığına zarar vermeden, yapay dış girdileri kullanmaksızın (kimyasal gübre ve pestisit gibi), sürdürülebilir, verimliliğe dayalı, , toprak verimliliğini ve gıda güvenliğini esas alan üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve kayıtlı olan sertifikalı bir üretim şeklidir. Ürünlerin tüm üretim ve satış aşamaları yetkili kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarınca kontrol edilerek uygunluğu sertifikalandırılır.

 

Organik üretimde yapay dış girdiler yerine organik mevzuatlarla uygunluğuna onay verilmiş maddeler, yeşil gübreleme, münavebe ve biyolojik mücadele yöntemleri uygulanırKimyasal pestisitlerden uzak ve sağlıklı organikürünler çiftçilerin ve tüketicilerin sağlığınıkorur. Tarımsal faaliyetler sırasında kullanılan pestisitler nedeniyle her yıl 3.000.000 çiftçi zehirleniyor ve bu zehirlenmelerden 200.000 kişi hayatını kaybediyor. Endüstriyel tarım ürünlerinde tüketicinin gıdalarda pestisit kalıntısı ile karşılaşma olasılığı organik tarıma göre 4 kat daha fazla.

 

 

Organik ürünler endüstriyel tarım ürünlerine göre insanların bağışıklık sistemini güçlendiren çoğu hastalıklara karşı direncini artıran aktioksidanlar bakımından %20-%40 daha zengin ve sağlık için tehlike oluşturan Kadmium (Cd) bakımından %48 daha düşük değerlere sahiptir. Antibiyotikten uzak, daha fazla yağ oranı ve daha zengin besin içerikleriyle organik süt ürünleri sağlıklıdır

 

 

 

 

Üreten, tüketen tüm toplum kazançlı: Organik ürünler konvansiyonel ürünlerden daha adil ve yüksek fiyata alıcı buluyor. Üstelik endüstriyel üretimin neden olduğu çevre ve insan sağlığına verilen zararlar nedeniyle oluşan maliyetler in yerini organik ürünlerde ise toprağın, doğanın ve sağlığın korunmasından dolayı kazanç sağlıyor. Uzun sürede verim artışı sağlamak da mümkün. Organik üretimde her zaman verimi düşüşü genellemesi doğru değildir.

 

 

Bir araştırmaya göre, Çin’deki 87 dekar büyüklüğündeki bir alanda yapılan organik tarım uygulaması ile toprak özellikleri zamanla iyileşmiş ve ürün verimleri artmış, düşük girdi ile birlikte organik tarıma başladıkları yıl olan 2007’den 2017'ye kadar toplamda kazançları yaklaşık 11 kat artmıştır.

 

 

 

Ayrıca, organik tarımla uğraşan çiftçi, mevcut tarımsal desteklerin yanında organik tarım desteği de alabiliyor. Üretici ve üretici birlikleri tarımsal desteklerden öncelikli olarak faydalanır. Türkiye'de organik tarım yapan çiftçilere verilen devlet destekleri; düşük faizli krediler, doğrudan gelir desteği, çevre amaçlı tarımsal arazilerin korunmasına yönelik destekler, iyi tarım uygulamaları ve toprak analizi yaptırılmasına ilişkin destekler olarak sıralanabilir.

 

 

 

Organik tarım ile erozyon önleniyor, toprak sağlığı korunuyor. Endüstriyel tarım uygulamalarında yoğun toprak işlemesi yapılıyor. İşlendikten sonra örtüsüz kalan toprak yağmur, rüzgar ile kolaylıkla taşınır hale geliyor, erozyona uğruyor. Ekili alanların Dünya'da %40’ında, Türkiye’de ise %59’unda erozyon var. Erozyon ile toprağın sağlığı ve verimliliği üzerinde en fazla etkili olan üst toprak kaybediliyor. Her sene ortalama erozyonla 0.8 mm toprak kaybı yaşanan Türkiye’de düşünelim bakalım çocuklara ne kalıyor.

 

 

Toprağın 0-25 cm’lik kısmı topraktaki organik maddenin ve bitki besin maddelerinin en fazla olduğu yerdir. Topraktaki azotun %95’i, fosforun %25-50’si üst toprakta bulunuyor. Erozyonla kaybedilen üst toprak olduğundan, üst toprakla birlikte kaybedilen organik madde, geride kalan topraktaki organik maddenin 1.3-5 katı büyüklüğündedir. Organik madde azalınca toprak verimliliği azalıyor.  Toprakta organik madde miktarının %1,4’ten %0,9’a düşmesi tahıl üretiminde %50 verim kaybına neden oluyor. Organik tarım ile toprağın organik madde miktarı ve humus oluşumu artırıyor, topraklar daha sağlıklı oluyor. Organik madde toprak taneciklerinin birbirini daha sıkı tutmasını sağladığından, toprağın erozyona direnci artıyor.

 

 

 

Verim azaldıkça kimyasal gübre kullanımı artıyor. Buğday üretiminde 1960-1995 yılları arasında gübre kullanımının 7 kat artmış olması bunu gösteriyor. Daha fazla azotlu gübre kullanılıyor ancak gübrenin etkinliği azalıyor. 1960 yıllarda bir kg Azotlu gübre 70 kg buğday artışına karşılık günümüzde 25 kg artış alınıyor. Kimyasal gübre kullanımı toprağın kimyasını bozuyor, mikroorganizma faaliyetlerini azaltıyor. Bir de bunun üzerine giderek artan pestisit kullanımı eklenince toprak canlıları da yok olmaya başlıyor.

 

 

Erozyon, kimyasal gübre ve pestisit kullanımı nedeniyle topraklar bozuluma uğruyor. Dünyada, son 40 yılda ekilebilir tarım arazilerinin yaklaşık 1/3’ü bozuluma uğradı. Her yıl 12 milyon hektar alanda toprak bozulumu görülüyor. Hesaplamalar bu bozulumun 20 milyon ton tahıl üretimi kaybına denk geliyor. Erozyonun önlenmesi organik tarımın temel prensibi. Organik tarımda kimyasal gübre ve pestisit kullanılmadığından toprak bozulumu önleniyor, topraklar sağlığına kavuşuyor. Gelecek nesillerin gıda güvenliği korunuyor.

 

 

 

 

Suyu korumak hayatı korumaktır. Kullanılan gübrenin %18-%49’u bitkiler tarafından kullanılyor. Kalanı yağmur suları ile taşınarak yeraltı suyuna, akarsulara, göllere ve denizlere ulaşıyor ya da buharlaşarak atmosfere karışıyor. Azotlu kimyasal gübreler yüzey ve yer altı sularında nitrat kirliliğine sebep oluyor. 1 litre suda 10 mg’ın üzerinde Nitrat olması hem insan sağlığı hem de su ekosistemleri için tehdit oluşturuyor. Türkiye’de tarımın yoğun yapıldığı havzalarda akarsularda önemli seviyede tarım kaynaklı nitrat kirliliği gözleniyor. Yapılan araştırmalar organik tarımın nitrat yükünün endüstriyel tarımdan %35-%65 daha az olduğunu gösteriyor.

 

 

 

Kullanılan pestisitlerin sadece %0.1-%6’sı hedef canlıya ulaşıyor. Kalan %94-%99.9’u diğer canlılara, toprağa ve suya karışıyor.Amerika’da 10 yıl süre ile 51 ana akarsu havzasında yapılan gözlemlerde alınan her bir su örneğinde en az bir pestisit ya da bunların değişime uğramış hallerine rastlanıyor. Tarım yapılmayan alanlar hariç yılın hemen hemen tamamında (%90’ında) sularda pestisite rastlanılması, hatta uzun yıllardır kullanılmayan pestisitlerin hala kuyularda ve balıklarda görülmesi insan sağlığı, sucul ekosistemler için tehditin uzun yıllar geçmediğini gösteriyor.

 

 

 

 

Kimyasal gübre ve pestisit kullanımı suları kirletiyor. Organik tarımda su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı, kimyasal gübre ve pestisit kullanılmadığından su varlıkları kirletilmiyor. Dahası, organik tarım toprağın organik madde miktarını artırıyor. Bu sayede toprağın su tutma kapasitesi de artıyor. Toprakta organik madde miktarı %1 arttığında 1 dönüm toprakta tutulan su miktarı 17.000 litre artıyor.

 

 

 

1 kaşık sağlıklı toprakta dünyadaki insan sayısından fazla canlı bulunuyor. Toprak yaşayan bir ekosistem. Toprağın sağlığı yani üretkenliği içinde bulunan canlılara bağlı. Tarım kimyasalları topraktaki ve çevre ekosistemlerdeki biyolojik çeşitliliği azaltıyor. Endüstriyel tarım uygulamalarında kimyasal kullanımının kuş türlerinde %70, bitki türlerinde ise %49 azalmaya sebep olduğu bildiriliyor.

 

 

 

 

 

Organik tarımda kimyasal gübrelerin ve pestisitlerin kullanılmaması tür çeşitliliğini koruyor hatta bu alanlar onlar için sığınma alanı oluyor. Organik tarım yapılan alanların endüstriyel tarım alanlarına kıyasla %30 daha fazla tür çeşitliliğine sahip ve tür yoğunluğu %50 daha fazldır. Avrupa’da 21 yıl süreli gözlemler de organik tarım yapılan topraklarda endüstriyel tarım yapılan topraklara göre bitkilerin besin maddesi alımını kolaylaştıran, hastalıklara karşı direncini artıran mantar kolonilerinin %40, besin döngüsünde önemli rolü olan mikrobik canlılar ile diğer toprak organizmalarının 2-3 kat daha fazla olduğunu gösteriyor. Karşılaştırmalı çalışmalarda nesli tehlike altında olan kuş türleri dahil, kelebek türlerinin ve bitki kompozisyonunun organik tarım alanlarında daha zengin olduğunu, tozlaşmada önemli rol oynayan arılar organik tarım alanlarında ortalama 7 kat daha fazla bulunuyor.

organik tarım faaliyetleri başvuru formu

TOP